Kürk Mantolu Madonna

Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna adlı romanı, Türk edebiyatının en önemli yapıtlarından biri olarak kabul edilir.
İlk olarak Hakikat gazetesinde 18 Aralık 1940 – 8 Şubat 1941 arasında Büyük Hikâye başlığı altında 48 bölüm olarak yayımlanmıştır. Kitap olarak ise ilk kez 1943'te Remzi Kitabevi tarafından okura ulaştırılmıştır.
Roman, ana karakter Raif Efendi'nin içsel dünyası ve geçmişine odaklanır. Raif Efendi, içine kapanık, sessiz bir adamdır ve hayatı boyunca derin bir yalnızlık çekmiştir. Berlin'de yaşadığı dönemde, bir sanat galerisi gezisi sırasında Maria Puder ile tanışır ve bu tanışma onun hayatını değiştirir. Maria, bağımsız, güçlü ve kendine güvenen bir kadındır. Raif Efendi, Maria'ya derin bir aşk besler ve bu aşk, onun tüm yaşamını etkiler.
Kürk Mantolu Madonna, 1930'ların Almanya'sında ve Türkiye'sinde geçer. Bu yıllar, dünya çapında büyük değişimlerin ve toplumsal çalkantıların yaşandığı bir dönemdir. Raif Efendi'nin Almanya'da yaşadığı deneyimler, onun dünya görüşünü ve karakterini şekillendirir. Aynı zamanda bu dönem, Türkiye'nin de modernleşme sürecinde olduğu yıllara rastlamaktadır. Sabahattin Ali, bu toplumsal ve tarihsel bağlamı kullanarak, karakterlerin içsel dünyalarını ve toplumsal dinamikleri derinlemesine işler.
Sabahattin Ali, sade ve etkileyici bir dille romanını kaleme almıştır. Anlatım tarzı, okuyucuyu Raif Efendi'nin iç dünyasına çeker ve onun duygularını, düşüncelerini derinlemesine hissettirir. Yazar, betimlemeleri ve karakter analizleriyle okuyucunun empati kurmasını sağlar böylelikle.
Kürk Mantolu Madonna, okurun kalbine dokunurken bir yandan da onu, insan doğası üzerine düşünmeye davet eder…

Kitaptan:

Maria Puder, tek yataklı bir odadaydı. Yanımda gelen hemşire, içerde çok kalmamamı, hastanın yorulmasının doğru olmadığını söyledi. Hastalık zatülcenpti. Ama doktor pek tehlikeli bulmuyordu. Maria başını çevirip beni görünce, hemen gülümsedi. Fakat yüzü birdenbire değişti ve telaşlı bir hal aldı.
Hemşire odadan çıkıp bizi yalnız bırakır bırakmaz:
"Ne oldun Raif?" diye sordu.
Sesi hiç değişmemişti. Yalnız benzinin solukluğu sarımtırak bir hal almıştı. Yanına sokularak:
"Sen ne oldun? Bak gördün mü?" dedim.
"Bir şey değil... Herhalde geçecek... Ama sen pek bitkin duruyorsun!"
"Hasta olduğunu bu gece Atlantik'ten öğrendim. Eve gittim, karşı dairenin hizmetçisi buraya getirdiklerini söyledi. Gece içeri bırakmadılar, ben de sabahı bekledim!"
"Nerede?"
"Burada... Hastanenin etrafında!"
Gözlerini üstümde gezdirdi. Gayet ciddiydi. Bir şey söyleyecekmiş gibi bir hareket yaptı, sonra vazgeçti.